25 Şubat 2011 Cuma

OCAKTA IZGARA KEYFİ

Efendim dün bizim ufaklıkların canı mangal istedi -onlar mangal istedi ama hava yağmurlu ve apartmanda oturuyoruz ne mümkün-
Bende yarın ızgara yaparız diye söz verdim.
Etleri Süt, az yağ, bol kekik ve tuz ile bir gece önceden marine ediyoruz. Ertesi gün bir et, bir biber, bir soğan, -burda Zeki ve Metin ikilisi anarak bir kapıcı demek istiyorum- olacak şekilde çöp şişlere diziyoruz.
Tavayı ocağın en büyük gözüne koyup iyice kızdırıyoruz ve başlıyoruz pişirmeye. Ben domatesleri en son pişirdim ki tavaya suyunu bırakmasın. İşte ızgaranın fotoromanı :)





21 Şubat 2011 Pazartesi

BİR PAZAR KAHVALTISI

Akrabalarla bir kahvaltı yaptık geçenlerde. kurbandan kalan etlerdende yaptık kahvaltıda. işte fotograflar.






Bir avuç güneşle veda ediyorum bugünlük. Günlük güneşlik günler dileğiyle.

19 Şubat 2011 Cumartesi

MİNİCİK PEMBE YELEK

Örmesi çok çok basit. 3 ilmekle başlayıp istediğniz uzunluğa gelince düz örgü yapıp kolu kesiyorsunuz. arka örülüp kol kesildikten sonra başlananın tersi şekilde eksiltme ile yelek bitiyor.





İlgili yelek bir bebek mevlüdünde hediye gitti. yanında saç bandı ile birlikte. İyi günlerde kullansınlar.

16 Şubat 2011 Çarşamba

BROKOLİ SALATASI

Yapımı çok kolay ama lezzeti çok güzel. Bir otelde yedim iki hafta önce bu salatayı. Beş yıldılı bir otelde bula bula bunu mu buldun diyeceksiniz ama lezzetliydi gerçekten. Ancak şunu da belirtmeden geçemeyeceğim ilgili otelin aşçıbaşının kızının yorumu benim salatamın daha güzel olduğu yolunda idi. oğlumun doğum gününde de yapmıştım. çok beğenilmişti.İşte tarif
Havuç ve Brokoliyi haşlıyorsunuz. Ben tencereye önce havuçları koyup iki taşım kaynadıktan sonra brokolileri atıyorum. Çok yumuşamadan alıyorum ocaktan. Sarımsak(slaş doğruyoruz), yağ, limon dan oluşan bir sos hazırlıyoruz. Ve Közlenmiş kırmızı biberleri (konserve) hiç yıkamadan doğruyoruz ki sosuda salataya geçsin Sonra hepsini karıştırıyoruz. Afiyet olsun.




.

15 Şubat 2011 Salı

PAZAR PAZAR ÇAKIRLAR

Kafiye güzel oldu. Ama fotograf az. Makine eşimin elinde olunca biraz cimri davranıyor. Pazar günü Çakırlarrdaydık . Güzel bir kahvaltı yaptık.


14 Şubat 2011 Pazartesi

MEVLİD KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN.

Naat
Seccaden kumlardı..
................................
................................
Devirlerden, diyarlardan
Gelip, göklerde buluşan
Ezanların vardı! .

Mescit mümin, minber mümin...
Taşardı kubbelerden tekbir,
Dolardı kubbelere “amin”..

Ve mübarek geceler dualarımız;
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl
Kandillerin yanardı..
Kapına gelenler ya muhammed,
- uzaktan, yakından –
Mümin döndüler kapından...

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet;
Muhammed ümmetiydi.

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi...
Nerde kaldın ey Resûl,
Nerde kaldın ey Nebi?

Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed,
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü’minlerin vardı...
Ve bir gün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halîme’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi
Âmine’nin emaneti ağlardı.
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği
Göklerin resûlüydün...

Elçi geldin, elçiler gönderdin...
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, yâ Muhammed?

Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar.
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed
Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey Nebî,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kâbe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, yâ Muhammed
Bugünkü kadar!

Hased gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi...
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği...
İyiliğin türbesine
Türbedâr oldu iyi.

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına,
İyilikler getir, güzellikler getir
Âdem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir...
Fethedemedik, yâ Muhammed,
Senelerdir.

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yapanlar;
Semâve’yi boşaltıp
Sâve’yi dolduranlar...
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti, ey Nebî,
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun -yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!


Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;
Evliyâ, okusun Kur’ân’lar!
Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın
Kayışzâde Osman’lar
Na’tını Galip yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır...
Hacdan döner gibi gel;
Mi’râc’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanat, rüzgâr kanat;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Âyetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilâl-i Habeşî sustuysa
Ezânlarını Dâvûd okusun!

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler...
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!
 
Arif Nihat Asya